17 Kasım 2019 Pazar

BİR UMUT BOSTANI: KÜLTÜRHANE

Mersin Üniversitesi’nde görevliyken Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza atarak Kanun Hükmünde Kararname ile görevden uzaklaştırılan akademisyenlerin kurduğu Kültürhane, 2 yıldır faaliyetlerine devam ediyor. 23 Eylül 2017 tarihinde Mersin’de açılan mekân, hem kütüphanesiyle hem kafesiyle bir kamusal alan olarak karşımıza çıkıyor.

Barış İçin Akademisyenler Bildirisi Nedir?
Barış İçin Akademisyenler bildirisi veya "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisi, Türkiye'de 2015-2016'da Doğu illerinde gerçekleşen çatışma ve operasyonlar sırasındaki sokağa çıkma yasaklarının ve şiddetin sona ermesi için çağrı yapan bir bildiridir. 2000’i aşkın akademisyenin bildiriyi imzalamasının ardından yüzlerce akademisyen üniversitelerden ihraç edildi. Ardından Türkiye’de pek çok ilde ve yurt dışında dayanışma dernekleri, mekânları kuruldu. Bunlardan biri de Mersin’de yer alan Kültürhane.

Kültürhane’nin kurucularından Deniz Altınay ile yaptığımız söyleşide ihraç edilme sürecini şöyle anlatıyor: “Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nde uzman olarak görev yapıyordum. 2016 yılının Ocak ayında kamuoyuyla paylaşılan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” metnine imza attığımız için Mersin Üniversitesi Rektörlüğü bir pozisyon aldı ve ihraç sürecimiz hızlıca başladı. İlk olarak sözleşmemizin yenilenmeyeceği tebliğ edildi. Ardından 15 Nisan 2016 tarihinde sözleşmemiz yenilenmeyerek, arkadaşım Bermal Aydın ile usulsüz bir şekilde ihracımız gerçekleşmiş oldu. 1 yıl sonra ise 29 Nisan 2017’de çıkan 689 sayılı khk ile aslında çalışmamış olduğumuz kurumdan tekrar ihraç edilmiş olduk. Çift dikiş ihraçlardanız. Khk ile ihraç edilince seyahat özgürlüğü, farklı kurumlarda çalışmak gibi özgürlüklerimiz de elimizden alındı. Kültürhane süreci de bundan sonra başladı.”

Kültürhane’nin ihraç edilmeden önce de düşünülen bir fikir olduğunu belirten Altınay, kamuda ve özel sektörde önlerinin kesildiğinden bahsetti. Sözlerinin devamında Ulaş Bayraktar, Ayşegül Yılgör ve Nalan Turgutlu Bilgin ile bir araya gelerek kurdukları Kültürhane’yi, kendilerini var ettikleri alanları kesme çabasına bir cevap olarak tanımladı.

Temelde dört kişi olsalar da pek çok akademisyenin yardımının dokunduğunu anlatan Deniz Altınay şunları söyledi: “20’nin üzerinde barış akademisyeni Mersin’den ihraç edilmişti. Pek çoğu farklı farklı ülkelerde akademik hayatlarına devam ediyorlar. Evlerini, odalarını boşaltmak zorunda kalan arkadaşlarımızın ve bizlerin odalarından çıkan kitapların okuyucuyla buluşacak bir mekâna ihtiyacı vardı. Yine biz çeşitli etkinlik ve çalışmalar düzenlemek istediğimiz bir yer arayışındaydık ve Kültürhane bu arayışların bir çabası olarak var oldu.”

Ülkenin ekonomik durumu göz önünde bulundurulduğunda, kurulum sürecinde maddi olarak zorlandıklarını fakat politik olarak bir sorun yaşamadıklarını belirtti.


“Aynı Kentte Değiliz Ama Aynı Hayatı Paylaşıyoruz”
Kuruluş aşamasında ve sonrasında aldıkları dönüşlerin olumlu yönde olduğunu belirten Deniz Altınay, kentten ve şehir dışından gelen arkadaşlarıyla birlikte çok renkli bir açılış yaptıklarını aktardı. Yapılan etkinliklerin örneklerini daha önce farklı mekânlarda görmediğine işaret ederek: “Bazen arkadaşlar gelip iyi ki ihraç oldunuz da böyle bir mekânı kente ve bizlere kazandırdınız diyorlar. Yaptığımız etkinliklerin örneğini farklı mekânlarda daha önce pek göremedik, yıllarca özlemini hissettiğimiz etkinlikler vardı. Üniversitedeyken bunu yapabilmemiz pek mümkün değildi. 2 yıldır da burada farklı etkinlik ve çalışmalar yürütüyoruz, aldığımız dönüşler hep olumlu yönde.” dedi. Sözlerinin devamında konuk bulmakta zorlanmadıklarını ve konukların Kültürhane’ye ulaştıklarını ifade etti. Barış akademisyenleri sayesinde büyük bir ağa sahip olduklarını, birikimli insanlarla bu vesileyle tanıştıklarını ve aynı kentte olmasalar da aynı hayatı paylaştıklarını dile getirdi.


“Sahipleri Dönene Kadar Kitaplara Ev Sahipliği Yapıyoruz”
Kütüphane’de abonelik sistemini henüz kuramadıklarına değinen Altınay, bu sistemin kurulumunun kolay olmadığını söyledi. Bu konuda halen plan yaptıklarını belirterek “Bu sistemi henüz kuramadık maalesef, büyük eksiklerimizden biri. Fakat bu kitaplar bize emanet olan kitaplar ve sahipleri dönene kadar onlara ev sahipliği yaparak okuyucuyla buluşturuyoruz. Bu konuda da titiz davranıyoruz, gözümüz gibi korumaya çalışıyoruz. Ödünç kitap sistemi kolay kurulabilecek bir sistem değil. Bu alanda uzman kişilerin belli açılardan desteğiyle oluşturabilecek bir sistem. Nasıl olacağına dair halen daha kafa yorup belli planlar yapıyoruz. Bunu gerçekleştirdiğimiz zaman daha etkili ve kente dokunan bir kütüphane haline gelecek.” dedi.

İmkanların el verdiği ölçüde Kültürhane pek çok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Her hafta düzenli olarak sinema günleri, barışın ekolojisi söyleşileri, hafıza-i şehir sohbetleri, müzik buluşmaları, yabancı dil eğitimi etkinlikleri gerçekleştiriliyor. 1 seneye yakın da bisiklet üzerine sunumlar düzenlendi. İlerleyen süreçlerde de farklı farklı etkinliklere ev sahipliği yapacaklarını belirten Altınay, etkinliklerin belirli bir kısmının kendilerinin öngörülerinin dışında geliştiğini, insanlar ın burayı benimsediklerini, buranın bir kamusal alan olduğu gördükten sonra buranın bir parçası olmak adına farklı farklı etkinlik ve çalışmalarla geldiklerini ifade etti.

“Sokaklar Artık Kamusal Alan Değil”
Kültürhane dışında yine Eskişehir’de barış akademisyenlerinin kurduğu Uçurtma Kafe isimli bir mekan bulunuyor. Farklı farklı kentlerde, dayanışma adına pek çok oluşum mevcut. Dayanışma Akademileri, İzmir, İstanbul, Ankara ve Kocaeli’de bulunan Kampüssüzler bunlardan bazıları. Yurt dışında da iletişimde bulundukları yerler olduğunu belirten Altınay: “Yurt dışında bizimle beraber dayanışma gösteren, Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden ihraç edilen ve orada akademik hayatına devam eden Eylem Çamuroğlu Çığ Almanya’da bulunduğu kentte Süprüntü bir kültür merkeziyle kurmuş olduğu ilişki sonucunda ortak çalışmalar yürüttük. Çok sıkı olmasa da temasta bulunduğumuz ağlar var. Elbette hem yurt içinde hem yurt dışında pek çok yerde olmasını istiyoruz. İnsanlar mekân üzerinden örgütlenip mekân üzerinden bir şeyler yapmanın önemini kavradılar. Çünkü artık sokakları kamusal alan olarak kullanamıyoruz ve üretmek için mekânlara ihtiyaç duyuyoruz.” dedi.  
Konuşmasının devamında Kültürhane gibi ya da insanların kendilerini anlatabileceği platformların ortaya çıkmasını istediğini ve anlatılması gereken şeyleri rahatlıkla paylaşabileceğimiz bir dünyaya kavuşmayı dilediğini sözlerine ekledi.


9 Kasım 2019 Cumartesi

MERSİN’DE MEME KANSERİ PANELİ VE FARKINDALIK YÜRÜYÜŞÜ DÜZENLENDİ

Mersin Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Bilim Dalı tarafından 1-31 Ekim Meme Kanseri farkındalık ayı kapsamında düzenlenen meme kanseri paneli, Mersin Üniversitesi Prof. Dr. Uğur Oral Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Panelin ardından Fenerbahçe Meydanı’ndan Mersin Marina’ya yürüyüş yapıldı.


Profesör Doktor Emel Sezer moderatörlüğünde gerçekleşen panele; Prof. Dr. Ahmet Dağ, Prof. Dr. Alper Sarı, Doç. Dr. Vehbi Erçolak, Dr. Öğr. Üyesi Yüksel Balcı ve Dr. Öğr. Üyesi Eda Bengi Yılmaz katılım gösterdi.

Panelde açılış konuşması yapan Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Hakan Öztürk, “Bu gün burada meme kanseri konusunda farkındalık yaratmak ve bu alandaki son gelişmeleri paylaşmak üzere bir arada bulunuyoruz. Üniversitelerin misyonu sadece lisans, lisansüstü eğitim ve araştırma değil, belki de daha önemlisi toplumla bütünleşmek, toplumu bilinçlendirmek, önemli konularda kanıta dayalı verilerle ve akılcı yaklaşımlarla farkındalık oluşturmaktır.” dedi.
Açılış konuşmasının ardından Prof. Dr. Ahmet Dağ, meme kanserindeki risk faktörlerini anlattı. Değiştirebileceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz faktörlerden bahseden Dağ şunları söyledi: “Meme kanseri kompleks bir kanser. Meme uzuv gibi gözükür ama sistematik bir organdır. Ailesel meme kanseri sadece yüzde 10. Birinci derece ve ikinci derece yakınlık elbette büyük risk faktörü taşıyor. Fakat hastaların yüzde 90’ında ailede sadece kendilerinde görülüyor. Diğer risk faktörleri de östrojen hormonlarının yoğun olması. Geç menopoza girmek ve erken yaşta adet görmek riski arttırıyor. Sanılanın aksine doğum yapmak koruyucu da olsa kanseri önlemiyor. Bunların hepsi değiştiremeyeceğimiz risk faktörleri. Değiştirebileceklerimiz ise yaşam tarzı. Obezite ve meme kanseri arasında ciddi bir bağlantı var. Alkol de riski arttırıyor. Egzersiz yapmak ise riski azaltan faktörler arasında.”
Mastektomi Her Hastada Uygulanabilir Mi?
Konuşmasının devamında hastaların; meme alınma işlemi olan mastektomiden korktuklarını ve bu nedenle tedaviye geç başladıklarından bahseden Dağ, her hastada farklı tedavi uyguladıklarını söyledi. Önceliklerinin memeyi korumak olduğunu ve gerekmedikçe mastektomi uygulamadıklarını belirtti. Tümörün meme başına yakın olduğu veya birden fazla bölgede bulunduğu durumlarda ya da koltukaltına yayılması halinde mastektomi işlemine başvurduklarını anlatan Dağ, “Burada teraziye hem onkolojik prensibi hem kozmetiği koymak ve üzerine konuşmak gerekli. Bir memede tümör varsa diğer meme de riske giriyor. Bu gibi durumlarda karşı memeyi koruma yolunda tedavi uyguluyoruz.” Dedi.

Mamografi Nedir? Hangi Durumlarda Uygulanır?
Meme kanserinin teşhis süresini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Yüksel Balcı, her kadının 20’li yaşlardan sonra en azından ayda bir kez kendine elle meme muayenesi yapması gerektiğini vurguladı. Mamogrofik incelemeye 40’lı yaşlardan sonra başladıklarını belirten Balcı şunları söyledi: “Mamagrofi memenin x ışınıyla çekilen röntgen filmi. 20 li yaşlardan 40 yaşlara kadar klinik kontrol, 40 yaşından sonra ise tarama programına girilmesini öneriyoruz. Yaş arttıkça meme kanseri görülme riski artıyor. Hastalığın oluşumunu engellemeyiz ancak erken evre dediğimiz kısımda hastalığı saptamaya çalışıyoruz. Mamografi meme tümörü meme kanallarının içerisindeyken kireçlenme dediğimiz noktasal kireç tanelerini göstererek erken teşhis de bize yardımcı oluyor.”
Konuşmasının devamında hastaların mamografinin yaydığı radyasyondan ve acılı bir tetkik olmasından çekindiklerinden bahseden Balcı, x ışının dozunun oldukça düşük ve normal bir akciğer röntgeninden on kat daha düşük bir oran olduğunu kaydetti. Mamografide sıkıştırma yapılmasının nedenlerini; dokunun eşit kalınlığa ve hareketsiz hale getirilerek daha net görüntü almak olarak açıkladı.

Protez Meme, Meme Kanserinde Tetikleyici Mi?
Prof. Dr. Alper Sarı, plastik cerrahinin hastaların tedavi sürecine en başından dahil olmaları gerektiğini belirterek “Özellikle ameliyat öncesi genel cerrahın bizimle istişare yapmasını bekliyoruz. Ameliyat planlanırken kesilerin nereden yapılacağı, daha sonra bizim hastanın kendi dokusunu kullanacaksak o dokuyu kullanabilmemiz hangi anatomik yapıların korunmasının gerektiğinin konuşulması gerekiyor.” dedi. Protez meme ile ilgili toplumda yanlış bir algı olduğunu ve silikon memenin kanserde hiçbir rolü olmadığını söyledi.
Dr. Öğr. Üyesi Eda Bengi Yılmaz ise protez memenin, meme kanserinde bir tetikleyici olmadığını yineleyerek tedavi sürecinin protez memede deformasyona yol açarak kozmik sorunlar oluşturabildiğini söyledi.

Meme Kanserinin Tedavi Sürecinde Hangi Yöntemler Uygulanıyor?
Doç. Dr. Vehbi Erçolak, meme kanserinde pek çok yeni tedavinin geliştiğini ve her hastada farklı tedavi uyguladıklarını söyledi. Hormon, aşı gibi yeni gelişen tedaviler olduğunu fakat kemoterapinin de büyük bir tedavi başarısı olduğunu belirterek şunları söyledi: “Şu anda meme kanserinde bireyselleştirilmiş bir tedavi uyguluyoruz. Her hastaya kemoterapi vermiyoruz. Öte yandan immünoterapi kanser hastalarında bağışıklık sistemini güçlendirerek tedavi edebiliyor fakat meme kanserinde kesin bir tedavisi yok. Artık bir onkolog, genetik testler yaparak hangi tedavi uygulanacağını bulabiliyor fakat Türkiye’de birkaç merkezde yapılıyor.”
Dr. Öğr. Üyesi Eda Bengi Yılmaz ise ışın tedavisini her hastaya uygulamadıklarını, bu tedavinin amacının hastalıklı bölgede hastalığın tekrarlanmasını önlemek olduğunu aktardı.

Meme Kanserinden Korunmanın Yolları
Doç. Dr. Vehbi Erçolak, meme kanserinden korunma yollarının; düzenli egzersiz, aşırı kilodan kaçınma, bağışık sisteminin kuvvetlendirilmesi, stresten uzaklaşmak ve paraben içeren kozmetik ürünlerinden uzak durmak olduğunu söyledi.

Türkiye’de Meme Kanseri Oranları
Doç. Dr. Vehbi Erçolak 2018 yılında dünyada 2.1 milyon insana meme kanseri tanısı konduğunu ve her yıl yaklaşık 500.000 kişinin bu hastalıktan hayatını kaybettiğini açıkladı. Kanser olan kadınların dörtte birinin meme kanseri olduğunu vurgulayan Erçolak, 2000’li yıllardan sonra görülme ve ölüm sıklığının azaldığını söyledi. Bunun sebeplerinin ise doğum kontrol yöntemleri için kullanılan hormon tedavilerinin giderek azalmış olması, erken teşhis için yeni teknikler geliştirilmesi ve tedavi sürecinde yeni ilaçların kullanılması olduğunu belirtti. 1989’dan sonra Dünya Sağlık Örgütü’nün de desteğiyle meme kanseri farkındalık etkinliklerinin yapılmasının önemli bir rolü olduğunu söyleyen Erçolak: “Meme kanseri neredeyse yüzde 95 oranında tedavi edilebilen bir hastalık bu sebeple kadınların bu konuyla ilgili farkındalık kazanması çok önemli.” Dedi.

Farkındalık Yürüyüşü Düzenlendi

Panelin ardından katılımcılar, Mersin Büyükşehir Belediyesi bandosu eşliğinde pembe tişörtleri, balonları ve pankartları ile Fenerbahçe meydanından Mersin Marina’ya kadar yürüdüler.


Marina’da son bulan yürüyüş, kadınların bando takımı beraberinde İzmir marşı ve 10. Yıl Marşı okuması ile devam etti. Marşların ardından konuşma yapan Mersin Üniversitesi Rektörü Ahmet Çamsarı: “Bu bir malignensi değil bir hastalık. Her 8 kadından birinde bu hastalık görülebiliyor ve bu sayı günden güne artıyor. Tabi kadınların yanında erkeklerde de gözüküyor. Erken tanıyla korkulacak bir hastalık değil. Bunun içinde farkındalığı artırmamız lazım. Malignensilerin, kanser türlerinin hepsinde bu geçerlidir. İşte tam da bu hassasiyetle onkoloji hastanemizi yaptık ve bitirdik. Yaklaşık 2 hafta içinde kadrolarımız da gelirse bu hastanemizin de açılışını yapacağız. Artık bu sorun içinde vatandaşlarımız başka illere gitmeyecek. Özellikle ışın tedavisi açısından. Yeni cihazımızla tedaviye başladık ve çok hassas noktasal atışla tedavi yapabiliyoruz. Bize düşen ne varsa bu konuda her zaman sizlerin yanındayız. İnşallah yapılan farkındalıklarla bu ve benzeri hastalıklardan acı olaylar yaşamayız." dedi.
Çamsarı’nın ardından söz alan Prof. Dr. Emel Sezer “Türkiye’de rakamlara hâkim değiliz ama sonuçta her sekiz kadından biri meme kanseri riski ile karşı karşıya. Kadınlar bazen korkudan bazen üşengeçlikten tetkiklerini hep erteledikleri için hayata geç kalıyorlar. Biz de hastalarımıza ve kadınlarımıza diyoruz ki korkmayın, lütfen ertelemeyin, geç kalmayın, hayatı yakalayın.“  ifadelerini kullandı.
Etkinlik; onkoloji bölümü doktorlarının da katılımıyla, dans gösterisi ve müzik ile devam etti.
                                                 

BİR UMUT BOSTANI: KÜLTÜRHANE