Geçmiş yıllara baktığımızda; 2015'de 303,
2016'da 328, 2017'de 364 kadın öldürüldü. 2018 yılında ise 440 kadın öldürüldü. Kadın cinayetlerinin
yüzde 85’ini eşlerin, sevgililerin, eski eşlerin işlediğini görmekteyiz. Her
geçen yıl artan kadın cinayetlerinin temel sebebi şüphesiz ki hukuki yaptırımın
yeterli olmamasıdır. İşlenen suçların birçoğunda cezai indirim uygulanmakta,
fail hak ettiği cezayı almamaktadır. Mevcut iktidar tarafından yasalarda
düzeltme getirmek yerine toplumu daha fazla şiddete sürükleyen hadım, idam gibi
cezai yaptırımlar gündeme getirildi. Bu yaptırımların mevcut şiddeti önlemek
yerine toplumda büyük bir hezeyan yaratacağını söyleyebiliriz.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile yaptığım röportajda, bu konular üzerine konuştuk:
Cinayetlerin
son yıllarda artışının sebebini neye bağlıyorsunuz?
Kadın cinayetleri ülke ve dünya gündeminden bağımsız
düşünülemez. Şuan ciddi anlamda şiddet ortamı oluşturuldu ve bu gittikçe
artıyor. IŞİD zihniyetinin ve savaş ortamının yansımalarını görüyoruz. Örneğin;
bir adam karısını öldürmek için evinin önüne bomba koyuyor, kadınlar işkence
ile öldürülüyor. Yani kadın cinayetleri arttığı gibi kadınların öldürülme
yöntemleri de gitgide canileşti. Bunda en önemli etkense, devlet yetkililerin
bu soruna karşı çözücü adımlar atmayıp kadın düşmanı dili her yerde kullanıyor
olmasıdır. Özellikle laiklik karşıtı söylemler sonrası bu dilin gittikçe
kullanımı arttı. Doğurmayan kadın yarımdır, kadın kahkaha atmaz gibi kadınları
toplumdan soyutlayıp kadına yönelik şiddeti körükleyici bu lafların yöneticiler
tarafından ediliyor olması şiddeti de haliyle arttırıyor.
Devletin
bu cinayetlerdeki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Talebiniz var mı?
Bu toplumsal bir sorun ve en geneli kapsayacak çözüm
yolları da toplumsal olabilir. Bu anlamda devletin yasama ve yargı organının
ciddi anlamda çalışması gerekiyor. Örneğin, toplumda Özgecan Yasası olarak
bilinen kadın katillerine indirim uygulanmaması yönündeki yasanın çıkarılmasına
yönelik adımlar atılmalı. Koruma Kanunu bizlerin sayesinde yürürlülüğe girdi,
ancak etkin uygulanmıyor. Devletin tüm kolluk ve adli güçlerinin kanunun etkin
uygulanmasına yönelik hareket etmesi gerek. Bunun dışında kadınlar en çok
boşanmak isterken öldürülüyor. Mecliste kısaca bilinen adıyla Boşanma
Komisyonu’nun kadınların boşanmasını zorlaştıracak değil, aksine olumlu adımlar
atması gerekiyor. Anayasada cinsel yönelimlerin tanınması ve bu yöndeki
saldırıların en aza indirgenmesi için gerekli çalışmaların başlatılması şart.
Bu taleplerle ilerleyecek kadın çalışmaları ve Kadın Bakanlığı’nın kurulmasıyla
kadına yönelik şiddetin en aza ineceğinden eminiz.
Medyaya baktığımızda ise, kamuoyunda yeterince
duyulmamış olan haberlere çok fazla yer verilmediğini; kamuoyunda ses getirmiş
haberlerin ise devamlı gündemde olduğunu görüyoruz. Şule Çet 2018 yılında,
bilinen rakamlarla, öldürülen 440 kadından sadece biri. Kamuoyunda, özellikle
babasının Twitter’da açtığı hesapta bulunduğu yardım çağrısıyla yankı
uyandırdı. Hem ana akım medyada hem sosyal medyada, diğer kadın cinayetleri
haberlerine göre daha görünür hale geldi.
ŞULE
ÇET KİMDİR?
Şule
Çet Gazi Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı 2. sınıf
öğrencisiydi. 29
Mayıs 2018'de Ankara’daki bir plazanın 20’inci katından şüpheli bir şekilde
düşerek yaşamını yitirdi.
Çağatay Aksu, daha önce işten çıkardığı Şule Çet’i işe
alacağını söyleyerek iş yerine davet etti. Görüntülerden, Çet’in Çağatay Aksu
ile yanlarında bulunan iki erkek B.Y. ve T.K. ile birlikte saat 23.54’te
plazaya girdikleri, gece saat 01.30 sıralarında B.Y. ile T.K.’nin plazadan
ayrıldığı, Aksu ile Çet’in ise orada kaldığı belirlendi. B.Y. ile T.K.’nin
ifadelerine başvurulurken, Aksu adresinde bulunamadı.Çağatay Aksu ve arkadaşı Berk Akand gözaltına alındı. Aksu
ifadesinde “Tutmaya çalıştım ama intihar etti” dedi. B.A. ise başka bir odada
olduğu için olaylardan haberi olmadığını söyledi. Her ikisi de adli kontrol
şartıyla serbest bırakıldı. Aynı gece, Çet’in ev arkadaşını arayarak,
“Beni ara ve acil gelmem gerektiğini söyle” dediği, 02.00’de ise “Buradan
çıkamıyorum, adam bana takmış. Bırakmıyor” diye mesaj attığı öğrenildi.
4
Temmuz 2018’de
Çet’in ölümünden önce tecavüze uğradığını gösteren otopsi raporu açıklandı.
Çet’in kanında “uyumayı tetikleyen uyarıcı madde”, vücudunda boğuşma izleri,
dokuz parmağının tırnak altında Çağatay Aksu’ya ait doku kalıntısı ve DNA
bulguları tespit edildi.
3 Aralık 2018’de ise Çağatay Aksu ve Berk Akand hakkında Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı “kasten öldürme, cinsel saldırı ve hürriyeti tehdit”
suçlarından müebbet ve 39 yıla kadar hapis cezası istedi. İddianamede Çet’e
cinsel saldırıda bulunulduktan sonra darp edildiği ve camdan atıldığı
belirtildi.
6
Şubat tarihinde Ankara 31. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek davada karar
sonuca bağlanacak.
MEDYADA
KADIN CİNAYETLERİ
Her geçen yıl artan kadın cinayetlerinin
medyada çok az yer almasıyla birlikte; çoğu zaman haberin cinsiyetçi ifadelerle
yazıldığını görüyoruz. Ana akım medyanın etik kurallara aykırı ve kadını
ikincil konumda gören haberleri ataerkil düşünceyi beslemektedir. Kullanılan
üslup, okuyucu kitlenin zihninde yer etmekte ve toplumu yönlendirmektedir. Ülkü
Doğanay ve İlkay Kara’nın “Tecavüzün Münferit Bir Olay Olarak Çerçevelenmesi:
Yazılı Basında Pippa Bacca Haberleri” çalışmasında; Türkiye’ de basında yer
alan haberlerde, şiddetin yok sayıldığını ve metinlerin ataerkil düşünce
sistemine hizmet ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu
ile yaptığımız röportaja dönersek kadın cinayetlerine medyanın tutumu üzerine, verilen
mücadelenin başarılı olduğunu söylediler:
Yaşanan
kadın cinayetlerinin ardından geleneksel ve sosyal medyanın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mücadelemiz sayesinde bu konuda büyük gelişme kat
edildi. Kadın cinayetleri, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde yer alır ve bu
cinayetlere kadın cinayeti yerine aşk cinayeti, namus cinneti, koca vahşeti
gibi terimler kullanılıyordu. Ancak konunun aslında politik olduğu, toplumsal
sorun olan bu cinayetlere karşı toplumsal çözüm yolları üretilmesi gerektiği ve
kadın cinayeti olarak tanımlanması gerektiği hususunda kamuoyu oluştu. Bu
bizlerin mücadelesi sayesinde oldu.
ŞULE
ÇET CİNAYETİNİN BASINA YANSIMASI
Şule Çet cinayetine baktığımızda ise
medyada çok fazla yer bulduğunu, diğer kadın cinayetleri haberlerine oranla
daha az cinsiyetçi ifadeler kullanıldığını söyleyebiliriz.
Haberlerin
Dili
|
Gazeteler
|
||
Cumhuriyet
|
Hürriyet
|
Sabah
|
|
Cinsiyetçi
İfade
Kullanım
|
3
|
4
|
3
|
Toplam
Haber
|
12
|
18
|
10
|
Tabloda Şule Çet cinayetiyle ilgili Kasım ve Aralık
aylarında en çok haber yapan gazeteleri ve haberlerinde kullandıkları
cinsiyetçi ifadelere ne kadar yer verdiklerini görüyoruz.
Toplamda 10 haberde ‘lüks plaza’ vurgusu yapıldığını
ve cinayetin meşrulaştırıldığını görmekteyiz. Şiddete dayalı söylemler ve
cinsiyetçi ifadeler, toplumda egemen olan yapılar tarafından medya aracılığıyla
toplumda meşruluk zemini kazanmaktadır. Kamuoyu bu ifadeler ve söylemler
karşısında farkında olmadan tüketici konumundadır.
Etik ilkelerin yok sayılarak; cinsiyetçi, kadını
ikincil konumda gören ifadelerin yer aldığı haberlerin gün geçtikçe artmasının
başlıca sebebi hukuki yaptırımı olmaması denebilir. Kadına yönelik şiddetin
ortadan kalkması, toplumsal düzeyde bir dönüşüm gerektirir. Bu dönüşüm için
yapılacak çalışmaların odağında söylem olmalıdır. Söylemin yeniden doğru bir
şekilde üretimi ve toplumun bu yönde bilgilendirilmesi şiddetin yaygınlığını ve
yoğunluğunu azaltacaktır. Çünkü şiddet dilde başlar, en başından bu durumun
düzeltilmesi toplumda büyük oranda etki yaratacaktır. Ve bu noktada medyanın
önemli bir rolü vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder